8 Eylül 2011 Perşembe

Baltalar elimizde uzun ip belimizde...


Güneş mi? Eh işte arada görüyoruz… Peki ya yağmur? Güneşi görmediğimiz her an yağmurla birlikteyiz.Çam ağaçlarının arsında kaybolmak,yorulduğunu anlamadan  saatlerce yürümek,ne okul,ne iş,ne anne merakı :) Hiçbir şey umrunda olmadan beynine giden oksijenin tadını çıkarmak…Trekking…Ben buna;baltalar elimizde,uzun ip belimizde biz gideriz ormana heyy ormanaaa….. diyorum uzunca :))
 
Balta,ip dedim ama o eskidenmiş. Artık balta oldu bilgisayar,ip oldu sosyal ağ… Baltayla yol açmadık kendimize,kaybolduğumuzu sanan pimpirikli pıtırcık arkadaşlarım bilgisayardan nerde olduklarını ne yöne gideceğimize baktılar.Oysa ki  kaybolsak ne güzel olurdu :)İpe de gerek yok herkes birbirine sosyal ağ ile bağlanmış zaten.Ahh eski günler ahh !
 
Kendi  adıma teknolojinin  “nimetlerinden”  yararlanamamanın keyfi tek kelimeyle süperdi:)Anlatılmaz yaşanır tadında.Twit atmadığında sinirlenen,laptoplarının bataryaları bitince kalbi durmuş gibi hayat ışığı sönenlerden değilim çok şükür :) Hem tamam atın twit ama ne öyle yaw; kuş gördüm,ağacın dalını tuttum,düştüm,dikenli bir bitki gördüm;aaa galiba kaktüsün farklı bir cinsi  gibi yüzlerce saçma paylaşım;Oh My GOD! diyorum size…
 
Madem trekkinge geldik bırak da vücudun anın tadını çıkarsın be insanoğlu…
 
Hea bu arada millete atıp tutuyorum ama ilk gün annemin merakı beni de internete girmeye zorladı :/ Yalan yok...Bende sütten çıkmış ak kaşık değilim ya da bir melek falan değilim .Yaniiii,henüz bir melek değilim :)

Güzel yazısı için sevgili Esra'ya candan teşekkürlerimi iletirim...

Yolculuk...

     Bir yolculuğa başladığım zaman elime kağıt kalem alıp bir şeyler karalamak isterim gayri ihtiyari... Hoş şimdi kağıt kalem devri azalmaya başladı ama yine de eskiye talim ediyorum çoğu zaman... Onun için de çantamda biraz kağıt birkaç kalem taşıyorum...
     Bazen bir hikaye bazen bir polisiye bazen de bir gerilim romanı yazarım... Genelde birkaç sayfayı geçmez... Ama üşenmem oturur yazarım... Bugün blog yazmak geldi aklıma... Hikaye yazmak için moralim kafi gelmiyor, polisiye için sinir sistemimin biraz dağınık olması lazım ama o da yerinde... Peki ne yazacağım ben... KARARSIZIM...
     Bir konu bulamasam da ANKARA'yı anlatayım bari sizlere...

     Şaire sormuşlar... "-Ankara’ya devamlı gidiyorsunuz?Ankara’nın en çok neyini seviyorsunuz?"diye...Cevabı:
"-İSTANBUL A DÖNÜŞ YOLUNU SEVİYORUM" olmuş...
     Benim gözümde Ankara içerisindekiler olmasa haritadan silinmesi gereken bir yer... Zira insanın yüreğini sıkmaktan başka bir işe yaramıyor... Kalkıp kızılaya gitseniz boş gezenin boş kalfası diyebileceğiniz insan türlerinden tonlarca var...
     Ankara bana göre bir yer değil bunu bu gidişimde çok iyi anladım... Ankara benden uzakta olması gereken bir yer...

     Saygılarımla...